Ouroboros Hıyarı
ve yeni dünya düzeni
Günaydıııııın!
Dün bi kilo civarı bi hıyar almıştım İdil, çok güzel çıktığı için bugün üç kilo daha aldım, malum kabilem geniş, hıyar seven çok hanemde. Eski hıyarlar gibiymiş, tadı varmış, katır kutur sesi geliyormuş yerken. Sabah ben de yedim, gerçekten de öyleydi. Nefis bi hıyardı. Koskoca altı ay boyunca, üç gıdımlık bostanımda yetiştirmeyi başaramadığım bi tür hıyardı resmen, beni mest etti.
Şu anda üç koldan gelen üç farklı fikre “tamam”, “sana da tamam”, “e o da tamam” dediğim bi andayım. Orhan Gencebay’mıydı o? “Haklısın haklııııı, bence sen de haklısın” diyen. Hah, işte o ben. Boynumda malam, üzerimde hippitorki gömleğim ve ıslak saçlarımla bi nasredddin hoca. Herkes haklı be İdil. Hepimiz haklıyız. Kendi bağlamımızda, kendi evrenimizde. Neden çekiştiripduru ki birbirini “ya ama sen de şöyle, ben de böyle” diye..E işte, o da oyun. Merak oyunu.
Yanındaki insan ne sever, ne ister, neye güler neye ağlar, hikayesi nasıldır merakı. Konuşmam gereken yerde susar, susmam gereken yerde konuşursam n’apar? Belirsizlikle, çatışmayla arası nasıldır? Tepkisi nereden gelir? Çay sever mi? Yoksa kahveci midir? Ekmek bandırır mı çorbaya? Elleri üşüdüğünde nasıl ısıtır? Yağmur yağarken sokağa fırlayıp zıplar mı, of pof diye saçak altına mı sığınır? Hem öyle hem böyle midir yoksa hiç öyle diil hiç de böyle diil midir? Saza mı gelir söze mi? Nasıl dile gelir? İnceliklerle arası nasıldır? Gözleri neye bakar en çok, kalbi neye atar gümgüm?
Ben merak ederim insanları. Ne yapar ne ederler, yolları nasıldır, kendilerini görürler mi, gösterirler mi, ne çıkar içlerinden, neye ses ya da sessizlik olurlar. Ben çok merak ederim..Kediyi öldüren merakmış derdi anneannem. Eh, şükür ki bol bol can koymuş mevlam ona da, ölüp ölüp yeniden doğ’a!
Bakarım ben. Çok bakarım. Gözlerinden içeri içeri. Bütün varlıkların. Oradan gelir zaten gelen, yoksa dilden dökülen asgaride de olsa yalan. Kelimeye dönerken ruh, nasıl anlatsın ki olanı? Nasıl desin ki sezgisini, bildiğini? E o yüzden dürüstlük beklemek de saçma gelir bazen..ne desem hep boş, hep yalan..lafügüzaf..beyhude harfler birliği. Sessizlik orkestrası.
Sonra işte, hıyarı anlatmak isterim sana. Yediğim hıyarı. Dansla anlatabilirim, ya da çizebilirim belki; ellerimle tarif ederim?mi, ama en kolayı işte böyle harflere dökmek gibi gelir. Sessizlikle hıyarı anlatabilir miyim? Anlatmalı mıyım? Ben hıyarı anlarsam ne olur, anlatmasam ne? Hıyar dediğin, varlığıyla müsemma bi şey işte. Ve merak oyununa giderim yine. Sevdiğim bi şeyi, sevindiğim bi şeyi, canımı sıkan şeyi, zıpladığım ve ağladığım şeyleri paylaşmak isterim senle. Çünkü varlığın yolculuğu temastan geçer. Meşhur bi deney vardır yavru maymunlarla yapılan. İki gruba ayrılır yavru maymunlar; bir grubu beslemek için metalden bir maymun heykeline tutturulmuş süt haznesi vardır; öteki grup içinse yumuşacık, sıcacık, gerçek bi anne maymuna benzeyen bi replikada aynı süt. Metal anneden beslenemez yavrular, ölürler. Yumuşacık anneyse besler, ısıtır. Deneyin etik boyutunu bi kenara bırakırsak, temasla yaşadığımızı gösterir bize. Ne kadar tekil, bağımsız, yeterli, şöyle de böyle olsak da, sessizlikte de karanlıkta da kalabilsek de…Altı üstü bir garip beşer; görülüp duyulmak, sevilmek ister.
Hıyarımı yerken kütüphaneme takılır gözlerim. Kapkalın bi kitap dikkatimi cezbeder. aah..cezb..cezbe..incizab diye sıralanır içimin kelimeleri. (Bu yüzden bazı evliyalar mazur görülmüştür..dolar da taşar cezbe..dolar da taşar) Neyse ne, kitabın sırtında Ouroboros hıyarı yazar. Laaaaan. Hıyarı da varmış şu yaramaz Ouroboros’un? Hani dövmesini yaptırıcaktım ejderhalısından? Elim uzanır, alıveririm arkadaşlarının arasından. Kelime mezarlığından çıkar, dirilir sayfalar. Ellerim diridir benim. Kalbim bedenim diri. Dokunduğum dirilir bazen. Bazense..olmaz..ne ki minicik bi insanım işte; solar, ölür sevdiklerim. Elden gelmez bişey. Tutarım yasını, gömerim kalbime. Kalbim koca bi çiçekli mezarlık. Dopdolu, capcanlı ölümle. Ve kitap ellerimde dile gelir.
“Hıyar diilim” der, “yılanım ben abla”. Ouroboros yılanı.
Haaa der ayılırım; elimdeki hıyardan sebep, kitabın adını da hıyar sanmam.
“Fazla tevazu, vasattan nasihate gider be ablam”, der kitap. Derim sen ne dersin öyle? Kendini başkalarından ayırmak kadar büyük günah mı var?..tamam aynı değiliz, ama ayrı da değiliz; bu kibire, bu ikiliğe ne gerek var, derim
“Kör, tuttuğunu bellermiş”, der. Kör, tuttuğunu gerçek bilirmiş. Bak işte, elinde hıyar var diye beni de hıyar sandın sen. Oysa ben sonsuzum, ölümyaşamölümdöngüsüyüm, koskoca muktedir yılanım yahu.
Peki ama; bu seni hıyarımdan üstün mü kılar? Hıyarın yaşam döngüsünden de anlatırım ben senin hikayeni, kendini böyle yukarıda bi yere koymana ne gerek var?
“Aman be, uğraşamam senle, git hıyarını ye farkında farkında” diye tıslar yılan. “Görmeyeyim dövmemi filan yaptırdığını, fena sokarım” diye devam eder tıslaması. Yılan fena. Önce fena, sonra bela. Sonra neydi? Ben bilmem, bilen bilir, o da kendinden bilir.
Kendimden gelip kendime gittiğim bi yoldur her nefesim. Hıyarmış, yılanmış, fenaymış, belaymış boş; cana bi tek aşk gerek, gerisi işte, az önce dediğim gibi lafügüzaf anca. O da çok şükür, ikimizin kalbinde de gürül gürül yanar, bilirim. Yandığımız yerde, gürül gürül aktığımız yerde olalım dilerim hep. Yoksa ne ki..gelip geçeriz işte şu sahneden..lafımız biter, rolümüz biter, bu bedeni terk eyler gideriz..bedenim ki bu alemdeki mabedim, destursuz gireni artık valla döverim..hıyarlık etmeyin layyyn, haddinizi bilin! Had mühim İdil. Had mühim. Edep mühim. Adap ve incelik de. Bütün çıplaklığımla, bütün edebimle, mabedimi tertemiz tuttuğuma ve tutacağıma yemin ederim. Susuyorsam edebimden. Konuşuyorsam aşkımdan, sevgimden. Sen duyarsın bunu, sen anlarsın. Mevlam’dan bi dilek daha dilerim, hakkım sonsuz nasılsa di mi? Her kulun bir “İdil gibi anlayanı” olsun isterim. Ve bütün hıyarlığımla, bütün boktanlığım ve yorgunluğumla, başım omzuna düşer, rüyalara dönerim..
(anneeeeee..sen mi geldin?
evet, dümdüz benim saçlarım.
dümdüz anne; kıvırcıkların geçmedi hiçbirimize, belki de sen fiziksel bi özelliğine böylesine tutunma diye..)
Öp öp öper, bi başka mektupta, nefesimizde buluşmayı dilerim.


